
Çin: İsrail’in Nükleer Saldırıları Bölgeyi Ateşe Atıyor
Dünyanın dikkatle izlediği Orta Doğu, bu kez İsrail’in İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırılarıyla yeniden tehlikeli bir gerilime sahne oldu. İsrail’in askeri müdahalesi, Tahran'ın nükleer programının geleceğini sorgularken, Çin’den gelen tepkiler uluslararası arenada yeni bir kriz tartışmasının fitilini ateşledi. Çin hükümeti ve önde gelen akademisyenler, saldırıların sadece bölgesel dengeleri altüst etmekle kalmayıp küresel nükleer silahsızlanma çabalarına da büyük bir darbe vurduğunu açıkladı.
Çin Dışişleri temsilcileri, İran’ın nükleer faaliyetlerinin barışçıl çerçevede devam ettiğini belirterek, İsrail’in tek taraflı saldırılarını uluslararası hukuka aykırı bulduklarını net şekilde dile getirdi. Çin-Arap Araştırmaları Enstitüsü'nden Li Shaoxian, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, İsrail’in bu hamlesinin riskli bir oyun olduğunu ve İran’ın nükleer programını hızlandırmasına yol açabileceğini söyledi. Renmin Üniversitesi’nden Tian Wenlin ise, İsrail’in Washington’dan, özellikle eski Başkan Trump yönetiminden aldığı zımni destekle hareket ettiğini ve bunun bölgede yeni bir silahlanma yarışını tetikleyebileceği uyarısını yaptı.

Bölgesel Gerilimde Çin’in Rolü ve Endişeleri
İlginç olan şu ki, Çin İran’ın en büyük petrol alıcısı konumunda olmasına rağmen, olayda doğrudan bir rol üstlenmedi. Pekin, aktif askeri müdahaleden uzak durdu ve krizin yaşandığı süreçte taraflarla yakından iletişimini sürdürse de, elindeki ekonomik gücün ötesine geçemedi. İsrail’in saldırılarının ardından, İran’ın elinde kalan zenginleştirilmiş uranyumun olası nükleer silah geliştirme ihtimalini hızlandırabileceği endişesi Çinli güvenlik uzmanları tarafından yüksek sesle dile getirildi.
Çin’in bir diğer kaygısı, tırmanan gerilimin Arap Körfezi ülkelerine de sıçrayabilmesi. Her ne kadar on iki gün süren savaşın ardından, ABD’nin baskısıyla taraflar ateşkes sağlamış olsa da, İran’ın komşu ülkelerden yardım istemesi ve Washington’un İsrail’i frenlemeye çalışması bölgede dengeleri hassas bir noktaya taşıdı.
Çin için krizin bir başka boyutu ise jeopolitik. Pekin, ABD’nin bölgedeki savaşa girip uzun süreli olarak askeri kaynaklarını Orta Doğu’da tüketmesindense, bu kaynakların Asya-Pasifik’teki dengelere odaklanmasından yana. Ancak uzun süreli bir Ortadoğu çatışmasının petrol fiyatlarını zıplatabileceği ve enerji tedarik hatlarını tehdit edebileceğinden dolayı, Çin hızlı bir diplomasiyle çözüm arayışını sürdürüyor.
- Çin kamuoyunda öne çıkan iki görüş var: Biri, askeri müdahalenin bölgesel istikrara tamamen zarar verdiği; diğeri ise, ABD ve müttefiklerinin bu gibi krizlerde politikalarını değiştirip diplomasiyi öne çıkarma zorunluluğu.
- Uzmanlara göre, İsrail’in İran’a saldırması önleyici savunma değil, hem Tahran’ı güçsüz bırakma hem de olası bir nükleer İran’a karşı Batı’dan daha fazla destek toplama hamlesi olarak görülüyor.
- Pekin yönetimi, nükleer silahlanmanın bölgede yeni tehditler üreterek küresel güvenliği baltalayacağına inanıyor ve tarafları masaya dönmeye çağırıyor.
Bütün bu tartışmalar ışığında, Çin’in pozisyonu belli: Orta Doğu’daki nükleer gerilim sadece bölgeyi değil, çok daha geniş bir coğrafyayı etkileme riski taşıyor. Pekin hem istikrar hem de ekonomik çıkarları için ateşin daha fazla yayılmasını istemiyor, diplomatik çözüm arayışı devam ediyor.