Ekrem İmamoğlu’na 1 yıl 8 ay hapis: Hakaret ve tehditten mahkûm, hedef göstermeden beraat

alt
Ceren Akarsu 21 Ağustos 2025

Kararın çerçevesi ve mahkemenin gerekçesi

Bir ağır ceza mahkemesi, Türkiye’nin en görünür yerel siyasetçilerinden Ekrem İmamoğlu hakkında 1 yıl 8 ayı bulan hapis cezası verdi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu görevlisine hakaret suçundan 1 yıl 5 ay 15 gün, tehditten 2 ay 15 gün hapis hükmü kurdu; terörle mücadelede görev alan kişileri hedef gösterme suçlamasında ise oybirliğiyle beraat kararı açıkladı.

Hüküm 16 Temmuz 2025’te, sanığın tutukluluğu nedeniyle Silivri’deki Marmara Kapalı Cezaevi yerleşkesinde yapılan üçüncü ve son duruşmada açıklandı. Dosya, 20 Ocak 2025’te “Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması” başlıklı panelde ve 27 Ocak’ta düzenlenen basın toplantısında sarf edilen sözlere dayanıyor. Savcılık, bu açıklamalarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve ailesinin hedef alındığını iddia etmişti.

Mahkeme, hakaret başlığında kullanılan ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığı, kamu görevlisinin onur ve saygınlığını zedeleme kastı taşıdığı görüşüne vardı. Karar özetinde, sözlerin değer yargısı ve ağır eleştirinin ötesine geçerek “aşağılama” niteliği kazandığı, bu nedenle ifade özgürlüğü kapsamında korunamayacağı belirtildi. Bu yaklaşım, Türk Ceza Kanunu’nun kamu görevlisine hakaret düzenlemesine (TCK 125/3) dayandırıldı.

Tehdit suçunda ise mahkeme, beyanların mağdurun ve yakınlarının zarar görebileceğine dair somut bir ima içerdiğini, nesnel olarak korku yaratmaya elverişli bulunduğunu kaydetti. TCK 106 kapsamında değerlendirilen bu kısımda “soyut bir hoşnutsuzluk” değil, “korku doğurmaya yeter” ifade eşiği esas alındı.

Öte yandan “terörle mücadelede görev yapan kişileri hedef göstermek” suçlaması (Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki düzenleme) bilirkişi tartışması üzerinden kurulmuştu. Savcılık, 27 Ocak’ta adı geçen bir bilirkişinin tek başına dosyayı sanıklar lehine kapatacağı ima edildiği iddiasını dosyaya koymuştu. Mahkeme, bu kanıtlarla hedef göstermenin yasal unsurlarının oluşmadığına kanaat getirerek oybirliğiyle beraat verdi.

Yargılamada savcılık, 2 yıl 8 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasi yasak talep etmişti. Sonuçta verilen toplam 1 yıl 8 aylık ceza, iddia makamının istediği alt sınırın altında kaldı. Mahkeme, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da hak yoksunlukları gibi hususlara ilişkin ayrıntıları duruşmada netleştirmedi; bu başlıkların tamamı gerekçeli kararda görülecek.

Hukuki süreç, olası sonuçlar ve siyasete etkileri

Hukuki süreç, olası sonuçlar ve siyasete etkileri

Karar henüz kesinleşmedi. Gerekçeli karar taraflara tebliğ edildiğinde, yedi gün içinde istinaf yoluna başvurulabilecek. Bölge Adliye Mahkemesi’nin vereceği kararın niteliğine göre dosya Yargıtay incelemesine de gidebilir. Bu takvim, cezanın infazı ile siyasi yasak gibi sonuçların doğması ihtimalini doğrudan etkiliyor; zira siyasal haklardan yoksun bırakma, kural olarak hükmün kesinleşmesini gerektiriyor.

Verilen iki ayrı mahkûmiyet, süre bakımından bir araya geldiğinde 1 yıl 8 ay ediyor. Türk ceza sisteminde iki yıla kadar hapis cezalarında erteleme ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi seçenekler, sanığın geçmişi ve mahkemenin değerlendirmesine göre gündeme gelebiliyor. Ancak bu dosyada mahkemenin hangi takdiri uyguladığı bilinmiyor; ayrıntı ancak gerekçeli metinle netleşecek.

Davanın görülme yeri de dikkat çekiciydi. Duruşma, sanığın başka soruşturmalardan kaynaklı tutukluluğu nedeniyle cezaevi yerleşkesinde yapıldı. Bu durum, hem güvenlik hem de lojistik sebeplerle zaman zaman tercih ediliyor; fakat kamuoyunun takip imkânını kısıtladığı için şeffaflık tartışmalarını beraberinde getiriyor.

Hakaret ve tehdit suçlarına dair mahkeme sınır çizgisi, Türkiye’de siyaset ve ifade özgürlüğü tartışmalarının tam ortasında duruyor. Yüksek yargının yerleşik içtihadında, “kamu yararı bulunan tartışma” bağlamındaki sert sözlerin korunması gerektiği vurgulanırken, “aşağılama” ve “somut tehdit” içerikli ifadeler koruma bulmuyor. Bu dosyada mahkeme, ağırlığı ikinci kategoriye vererek cezaya hükmetti; buna karşı savunma tarafının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ve Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde istinaf/temyiz itirazları geliştirmesi beklenebilir.

Hedef göstermeden beraat ise dosyanın en kritik ayrımlarından biri oldu. TMK kapsamındaki bu suçlama, son yıllarda soruşturmaların en tartışmalı başlıklarından. Mahkeme, bilirkişinin “tek başına” işaret edilip edilmediği ve somut bir güvenlik riski doğurup doğurmadığı konusunda yeterli delil görmedi; oybirliği vurgusu, heyetin bu noktada ortak kanaate kolay ulaştığını gösteriyor.

İdari açıdan bakınca, İBB Başkanlığı görevi bakımından tablo kesin hüküm ve hak yoksunluğu kararlarına bağlı. Ceza kesinleşmeden ve siyasal yasak doğmadan, görev kendiliğinden düşmüş sayılmıyor. Tutukluluk ve yargılama süreçlerinde belediyelerde vekâlet mekanizmaları devreye giriyor; olağan işleyiş, başkanvekilleri ve üst yönetim eliyle sürdürülüyor.

Siyasi sahnede ise bu kararın yankısı geniş olacak. Muhalefet, kararı ifade özgürlüğü ekseninde değerlendirebilir; iktidar kanadı ise “yargının bağımsız takdiri” vurgusunu öne çıkarabilir. Somut siyasi sonuçları, istinaf ve olası temyiz sonrası kesinleşme durumuna, ayrıca mahkemenin hak yoksunluğu ve cezanın ertelenmesi konularında ne yazdığına bağlı olarak şekillenecek.

Dosya, tarihlendirme bakımından da dikkat çekiyor: 20 ve 27 Ocak 2025’teki açıklamalar bir dizi hukuki süreci tetikledi; soruşturma evresinde savcılık, beyanların doğrudan bir başsavcıyı ve ailesini hedef aldığını ileri sürdü. Yargılama sonunda mahkeme, hakaret ve tehdit yönünden “kast” ve “aşağılama/ korkutuculuk” eşiklerinin aşıldığı kanaatine vardı; ancak hedef göstermede delil standardı tutturulamadı.

Şimdi gözler gerekçeli kararda. Hangi ifadelerin tam olarak “aşağılama” sayıldığı, tehdit değerlendirmesinde “korku yaratma yeterliliği” ölçütünün nasıl uygulandığı ve beraat gerekçesinin hangi hukuki dayanaklarla kurulduğu, üst mahkemelerin incelemesinde belirleyici başlıklar olacak. Sürecin sonunda çıkacak içtihat, hem siyasetçilerin kamu görevlilerine yönelik eleştirilerinin sınırını hem de yargının bu sınırları nasıl koruduğunu pratikte yeniden tarif edebilir.