Rubio Kudüs’te: Netanyahu ile kritik İran görüşmesi, Washington’a sert mesajlar

alt
Ceren Akarsu 22 Ağustos 2025

Rubio’nun Kudüs ziyareti: mesaj, zamanlama ve perde arkası

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 16 Şubat 2025’te Kudüs’te Başbakanlık Ofisi’nde Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. Karşılama sıcak geçti. Netanyahu, “Sevgili dostum Marco” diyerek hitap ettiği Rubio’nun yıllardır İsrail’e verdiği desteği övdü ve Washington hattından gelen yeni mesajları açıkça sahiplendi.

Netanyahu, görüşme sırasında ABD Başkanı Donald Trump’ı “İsrail’in Beyaz Saray’da şimdiye kadar gördüğü en büyük dost” diye tanımladı. Trump’ın Washington’daki temaslarının yarattığı etkiyi hatırlatarak, Rubio’nun da görev süresince bu çizgiyi güçlendireceğine inandığını söyledi. İsrail lideri, “Özgürlüğü önemseyen herkes için dünya sahnesinde net ve cesur bir ses olacağından şüphem yok” diyerek Rubio’nun rolünü çerçeveledi.

Ziyaretin stratejik ağırlığı İran dosyasından geliyor. İki isim, ortak açıklamalarında “İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiği” konusunda tam mutabakat vurguladı. “İran’ın bölgesel saldırganlığının geri püskürtülmesi” çağrısı da dikkat çekti. Bu dil, sadece uyarı değil; yaptırımlar, askeri caydırıcılık ve istihbarat iş birliğini kapsayan daha geniş bir planın sinyali olarak okundu.

Rubio’nun siyasi geçmişi bu mesajı güçlendiriyor. Senato yıllarında İran’a yaptırımların sıkılaştırılmasının önde gelen savunucularındandı. Kudüs’e ilk üst düzey ziyareti, Washington’daki yeni dönemde öncelik sıralamasının başına İran’ın konduğunu gösteriyor. Netanyahu’nun son 16 ayda “İran’ın terör eksenine ağır darbe indirildiği” iddiasını tekrarlaması, sahada tırmanan temasların arka planını tamamlıyor.

Görüşme, Netanyahu’nun 2025’te Washington’a yaptığı bir dizi ziyaretin ardından geldi. İsrail Başbakanı, Trump, Başkan Yardımcısı JD Vance, Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Kongre liderleriyle peş peşe görüşmüştü. Netanyahu’nun Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne resmi olarak aday göstermesi de ABD-İsrail hattındaki siyasi uyumun yeni bir işareti olarak kayda geçti.

  • İran’ın nükleer kapasitesi ve denetim rejiminin geleceği
  • Vekil gruplar üzerinden yapılan saldırıların sınırlandırılması
  • Hava ve füze savunma mimarilerinin entegrasyonu (Arrow, Davud’un Sapanı vb.)
  • Yaptırımların uygulanması ve olası ek finansal kısıtlar
  • Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz çevresinde ticaret ve enerji güvenliği

Bu başlıklar, iki ülkenin “omuz omuza” ifadesini somut politikaya nasıl çevireceğini gösteriyor: ortak tatbikatlar, mühimmat tedariki, deniz güvenliği devriyeleri ve İran’ın finans kanallarının kesilmesine dönük koordinasyon.

İran dosyası, caydırıcılık ve Washington’un hesapları

İran dosyası, caydırıcılık ve Washington’un hesapları

Netanyahu ile Rubio’nun aynı cümlelerde buluştuğu temel nokta net: Tahran nükleer silaha gidememeli. Bu, diplomasi kapısının tamamen kapandığı anlamına gelmiyor; ama sahadaki dengeler sertleşiyor. “Roll back” vurgusu, etkin yaptırımların yeniden dizaynını, bölgesel vekil ağların baskılanmasını ve gerekirse sınırlı askeri seçeneklerin masada tutulmasını içeriyor.

Teknik cephede, İran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesi, denetçilerle iş birliği düzeyi ve tesislerin coğrafi dağılımı kilit parametreler. Denetim boşlukları büyüdüğünde, “kaçış süresi” kısalıyor ve risk katsayısı artıyor. Washington ile Kudüs’ün bu başlıkta aynı haritaya bakması, bilgi paylaşımını ve erken uyarı yeteneklerini daha da kritik hale getiriyor.

Askeri boyutta ise entegre hava ve füze savunması öne çıkıyor. İsrail’in Arrow-3 ve Davud’un Sapanı gibi sistemleri, ABD’nin bölgedeki radar ve erken uyarı ağlarıyla birlikte çalıştığında balistik tehditlere karşı daha geniş bir kalkan kuruluyor. Böyle bir mimari, sadece İsrail’i değil, Doğu Akdeniz’in ticaret hatlarını ve enerji altyapısını da korumayı hedefliyor.

Ekonomi cephesinde risk net: Her tırmanış, petrol piyasası ve deniz taşımacılığı üzerinde baskı yaratıyor. Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz’de yaşanacak her kesinti, sigorta maliyetleri ve navlun fiyatlarını zıplatabilir. Washington ile Kudüs’ün bu riskleri azaltmaya dönük ortak devriyeler ve liman güvenliği protokollerini konuşması şaşırtıcı olmaz.

Diplomatik alanda Tahran’ın tepkisi de denklemin parçası. İran yönetimi, yıllardır nükleer faaliyetlerinin barışçıl olduğunu savunuyor ve bölgedeki saldırganlık suçlamalarını reddediyor. Kudüs’ten yükselen “geri itme” çağrısı ise İran’ın vekil ağlarına yönelik daha seçici ve hedef odaklı baskıların haberini veriyor. Bu, Irak-Suriye hattından Lübnan’a uzanan denklemde daha çok friksiyon demek.

ABD iç siyasetinde de dosya hassas. Yönetimin söylemi sertleşirken, Kongre’de bütçe, mühimmat tedariki ve yaptırım paketleri üzerinden gerçek sınavlar yaşanacak. Rubio’nun hem yürütmenin lider yüzü hem de eski bir senatör olarak yasa yapım süreçlerini iyi bilmesi, Beyaz Saray’ın dosyayı Meclis koridorlarında ilerletmesini kolaylaştırabilir.

İsrail tarafında Netanyahu’nun Washington’la kurduğu yakın diyalog, iç politikada elini güçlendirse de bölgesel sahada beklentiyi yükseltiyor. Trump’ın Nobel’e aday gösterilmesi sembolik bir hamle; ama aynı zamanda yeni dönemin dış politika vitrini. Bu vitrin, İsrail-ABD ilişkilerinin güvenlik ekseninde daha da sıkılaştığı bir dönemin habercisi.

Önümüzdeki günlerde dosyanın teknik katmanları öne çıkacak. Çalışma grupları üzerinden yaptırımların hedef listeleri güncellenecek, hava savunma entegrasyonunda veri paylaşımı protokolleri revize edilecek, deniz güvenliğinde ortak devriye takvimleri netleşecek. Diplomatik trafik de sürecek: Savunma ve istihbarat heyetlerinin karşılıklı ziyaretleri bekleniyor.

Sonuçta Kudüs’teki buluşma, sadece iyi niyet beyanı değil; yol haritasının ana hatlarını çizen bir durak oldu. İran başlığı altında toplanan güvenlik, ekonomi ve diplomasi dosyaları, Washington ile Kudüs’ün ajandasında en üst sıraya yazıldı. Saha gerilimi sürerken, iki başkent “netlik ve cesaret” vurgusunu pratik adımlarla test etmeye hazırlanıyor.